Küle dönen sanatevine dansla veda ettiler
Türkiye'nin en büyük orman yangınının görüldüğü Manavgat’ta çıkan yangına dikkat çekmek ve sanatevlerine veda etmek için küllerin arasında dans ettiler.
Türkiye'nin en büyük Orman yangınının görüldüğü Manavgat’ta, bir taraftan yeni filizler ortaya çıkarken, diğer taraftan yaralar sarılıyor. Binlerce canın yok olduğu ve 2 binin üzerinde evin de küle döndüğü yangında, flamenko eğitmeni Deniz ve jonglör sanatçısı Till Rautert çiftinin 2014 yılında kurduğu TADAH isimli sanatevi de tamamen yandı. Almanya’ya aile ziyaretine giden Rautert çifti yangın haberini telefonla aldı. Çift, Türkiye’ye döndüğünde Manavgat'ta yaşam alanlarının yok olduğunu gördü.
ALMANYA'DAN YARDIM KAMPANYASI
Sanatçı çift, küllerin içinde dans ederek, hem felaketin boyutuna dikkat çekmeye çalıştı hem de kaybettikleri sanatevlerine veda niteleğinde dans videosu hazırladı. Hem yurt dışından hem de Türkiye'den yüzlerce sanatçı ve doğayla uyumlu yaşam tutkunlarının flamenko, jonglörlük, akrobasi, permakültür, yoga, helohop gibi eğitimlerin de verildiği tatil konseptiyle misafir edildiği TADAH'ta yaralarını sarmak ve sanatçıların yeni gelecek kurabilmeleri için Almanya, İngiltere, İspanya ve Türkiye'den birkaç arkadaşın bir araya gelerek Berlin merkezli 'Betterplace.me' aracılığıyla başlattığı yardım kampanyasındaki bağış miktarı, bugüne kadar hedeflenen tutarın neredeyse yarısına ulaştı.
Yangın sigortalarının olmadığını, çok fazla belirsizlik olduğunu, devlet destekleriyle ilgili durumu takip ettiklerini dile getiren Deniz Rautert, yangın sonrası kalan kısımların da tehlikeli olması nedeniyle tamamen yıkıldığını belirtti.
YANGINI TELEFONDA YAŞADILAR
Yangın günü TADAH'ta annesi ile ekiplerinden Alime, Melek ve Hacı'nın bulunduğunu aktaran Deniz Rautert, “Telefonla arayan Melek 'Burada ciddi bir yangın var, ne yapalım?' diye sordu. Önce TADAH'ın çevresini suladılar ama her şey çok çabuk olup, bitti. Telefonda bağrışmalarını duyuyordum ve 'Bizi köyden çıkarıyorlar' dedi. Kardeşim de yangını duyunca hemen gelmiş. Melek, son bir çaba hard disklerimizi kurtarmak için yukarı çıkmış. O sırada jandarma gelip girişleri yasaklamış. Kardeşim 'İçeride bir kişi daha var' diyerek son dakikada Melek'i aldı üst kattan. Tavuklarımızı saldılar. Yalnızca köpeğimiz 'Kiki'yi kurtarabildik. Evimiz, stüdyo, eşimin yeni yaptığı 7 bungalov, ağaçlarımız, sanat eserlerimiz, tavuklarımız her şey yandı" dedi.
BEBEKLER O TRAVMAYI YAŞAMADI
Pandemi zamanı doğan ikiz bebekleri küçük olduğu için yangın sırasında hemen dönemediklerini, zaten dönebilecek evlerinin kalmadığını ifade eden Deniz Rautert, “Evimiz tamamen yandığı ve bebeklerimizin bu travmayı yaşamaması için hemen dönemedik. Bir de yangın sırasında orada olmamamız bebeklerimizin bu travmayı yaşamaması için bir şans oldu. Tüm çevremiz Almanya'da olduğumuz için şükrediyor. Eğer orada olsaydık, Till her şeyi elleriyle yaptığı için onu oradan çıkarmak da çok zor olacaktı, son ana kadar yangını durdurmaya çalışacaktı" dedi.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN KALMA SANAT ESERLERİ
Büyük dedesinin Max Friese'nin İkinci Dünya Savaşı'nı görmüş ressam, dedesi Dietmar Friese'nin ise heykeltıraş olduğunu anlatan Rautert, “Dedem Dietmar Friese, Side Müzesi'nin restorasyon bölümünün de kurucusuydu ve ölümüne kadar Side'de arkeolojik çalışmalara gönüllü olarak katıldı. Büyük dedem ise İkinci Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Polonya'dan kaçmak zorunda kalmış ve evindeki sanat eserleri Rusya'daki Hermitage Müzesi'ne gönderilmiş. Şu an eserlerinin bir kısmı hala orada, bir kısmı da TADAH'taydı. Yangında dedelerim Max ve Dietmar'a ait eserler de yok oldu" diye konuştu.
“ZAMANI GELİNCE YİNE YEŞERECEĞİZ”
Çok iyi gelecek planları yapabilen insanlar olmadıklarını dile getiren Rautert, şöyle konuştu:
“Şimdiye kadar rüyalarımızı o an olan ve içinde bulunduğumuz durumla birleştirip açıkçası üstünde çok düşünmeden sadece yapmaya, üretmeye, yaşatmaya odaklı bir şekilde gerçekleştirdik. Tabi ki ilerisiyle ilgili hayaller uçup konuyor aklımıza ama illa böyle olacak, şöyle olmalı demiyoruz, diyemeyiz de. Ateşin bize öğrettiği bir şey olmalı. Onu anlamaya, idrak etmeye çalışıyoruz. Ateş bir şeyi başka bir forma dönüştüren bir element. Şu an madden görünür olan tüm emeğimizi küle dönüştürdü. Önce bunu bir sindirmemiz gerek. Aynı ateş bir yandan binlerce yıldır insanoğlunu besliyor, yemeğini pişiriyor, ısıtıyor, enerji veriyor. Demiri bıçağa, katıyı sıvıya, sıvıyı gaza çeviriyor. Biz ilhamımızı hep doğadan aldık. Ağacı, kuşu, yeşili, suyu kadar ateş de doğanın bir parçası. O yüzden hemen panikle her şeyin hemen eskisi gibi olmasını istemek doğru gelmiyor. Hele 25 yıllık meyve ağaçları, dört nesil ailenin sanat eserleri, el emekleri gibi bazı şeyleri geri getirmek mümkün bile değilken. Şu anda Şems-i Tebrizi'nin, 'Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir, diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını' sözlerindeki gibi hayatımızın altını kabullenmeye ve bu yaşadığımız felaketteki öğretiyi anlamaya çalışıyoruz. Zamanı gelince yeşereceğiz yine tabi ki ama ne şekilde, nasıl, ne zaman bunu yine bilge zaman gösterecek."